Semih Kuru - 6 Temmuz 2017
Kötü adamlar, film anlatımının önemli ve
neredeyse vazgeçilmez bir parçasıdır. İyi
adamlara mücadele edecek bir sebep verirler. Bir düşünün kötü bir karakter, en
azından kahramandan farklı düşünen biri yoksa o kahraman ne işe yarar?
İnsanlar
doğal olarak iyi adamı, filmin kahramanını severler. Çünkü onu sevmeye
kodlanırız. Film boyunca kahramanı tutmamız için bütün imkanları kullanırlar.
Ama bazen öyle bir şey olur ki içten içe kötü adamın kazanmasını isteriz. Hadi
genel konuşmayayım en azından ben bazen istiyorum. Ama benim gibi düşünen çok
fazla insanın da olduğunu biliyorum.
Peki
neden tüm kodlamalara karşı izleyici veya okuyucu kötü adamı tutar? Psikiyatrist
Carl Jung'a göre, kötü adamlar kendi gölge benliklerimizle yüzleşmemize
yardımcı oluyor ve sonuçta bizim daha güçlü, daha iyi insanlar olmamıza
yardımcı oluyorlar.
Sigmund
Freud ise kötücüllere olan cazibemizin başka bir psikolojik koşuldan
kaynaklandığını söyler: İnsanların doğası gereği anti-sosyal yaratıklar olduğu
gerçeği. Doğal olarak bencil davranıyoruz ve istediğimiz şeyleri elde etme
ruhuyla uygunsuz ve kötü davranış sergileyenlerle özdeşleşiyoruz.
Bunu ispatlamak için de
örneğin ayrımcılık, gerici gelenekler gibi bazı kötülüklerin toplumsal bir norm
haline geldiği hatta bu normların yasalar tarafından da onaylandığı ifade
ediliyor. Birçok insan ise fırsat bulduğunda kötülük yapmak için güçlü bir
istek duyuyormuş.
Aşk ve
nefret arasında bulunan ince bir çizgiden daha incesi kahraman ve kötü adam
arasında bulunuyor aslında.
Bu yazıda her ne kadar
iyilik ve kötülük anlamında bir tartışma içine girmek istemesem de temelde
insanların doğası gereği, iyilikten çok kötülüğe yatkın olduklarını da söylemek
gerekir. En basitinden baktığımızda işyerinde sizinle birlikte yükselmek için
sırada bekleyen bir kişinin ayağını kaydırmak için neler yapmazsınız? O işi
herkesten çok sizin hak ettiğini düşünürsünüz. Veya bir kavgada haksız olduğunu
bilseniz bile çoğunlukla güçlü olanı tutarsınız. Şunu da söylersek yanlış olmaz sanırım: İyi
olmak ya da en azından iyiymiş gibi görünmek açık olarak kötü olmaktan daha
kolaydır.
Sinemada da benzer bir
durum var. Kahraman ancak belirli sınırlar içinde hareket edebilir.
"İyi" olmak, onun davranışlarını kısıtlar. Çünkü insanların kafasında
bir kahraman prototipi vardır ve onun dışına çıkılmasını istemezler. Oysa kötü
adam tam bir kapalı kutudur. Neler yapabileceğini kestirmek, onun zihnini
çözmeye çalışmak aslında izleyiciye inanılmaz bir zevk verir. Bu yüzden kötü
adam içimizdeki yaratıcılıkları keşfetmemizi sağlar. Kötü adamlar sahip
olduğu bu özellikler nedeniyle her zaman gösteriyi filmin kahramanından çalma
potansiyelini taşımaktadırlar.
Bu kötü karakterlerden
bazılarını ise ben şahsen için için değil açıkça filmin kahramanından daha çok
seviyorum. Muhtemelen adı geçen filmleri izleyenler de benimle aynı duyguları
paylaşıyorlar. İşte onlardan bazıları:
Kara
Şövalye – Joker (2008)
Listeye kimsenin itiraz
edemeyeceği bir karakterle başlayalım. Christopher Nolan’ın 2008 tarihli
filmi Kara Şövalye’de Heath Ledger’ın can verdiği Joker. Filmi
vizyonda izleyemeden vefat eden Heath Ledger’ın bu günlerde yaşamını
konu alan bir belgeselin hazırlıklarının yapıldığını (ki detaylı bilgiyeburadan ulaşabilirsiniz) belirterek devam edelim. Bir kere çok başarılı bir
oyunculuk sergileyen Ledger dışında filmdeki karakter orijinal karakterden daha
karanlık olarak tasvir edilmiş. Kaos ve nihilist bir felsefeye odaklanan
karakter bir anlamda mevcut düzene bir başkaldırı portresi sergiler. İnternette
bolca paylaşılan repliklerinden de aslında karakterin ne kadar sevildiğini
anlarsınız. Bazıları her ne kadar Jack Nicholson’un canlandırdığı
Joker karakterini daha başarılı bulsa da (buradan ikisinin karşılaştığı makalemize ulaşabilirsiniz) Kara Şövalye’de izlediğimiz Joker karakteri daha
gerçekçi bir dünyada tasvir ediliyor. Ledger’ın performansıyla da ikonik bir
karaktere bürünüyor. Bir düşünün! Siz hiç sosyal medya ortamlarında Batman
karakterinin bir repliğine rastladınız mı?
Malefiz
- Malefiz (2014)
Angelina Jolie’ye dair
hafızamda kalan nadir filmlerden. O karanlık rol ona ne kadar da yakışmıştı. Film
klasik bir masal olan Uyuyan Güzel’in 1959 tarihli filminin yeniden çevrimi.
Tabii son dönemlerde masalların sinemaya uyarlanması daha fantastik olarak
yapılıyor ve Malefiz de bu modaya uyan filmlerden. Hikayeyi biliyorsunuz:
Kötü bir peri olan Malefiz insan kralının kızı Prenses Aurora’yı lanetler. Ancak
gerçek aşk öpücüğü onu bu uykudan uyandıracaktır. Peki neden bu kötü periyi biz bu kadar
sevdik? Her şeyden önce Angelina’nın şahane elmacık kemikleri bizi büyüledi. Şaka
bir yana Charles Perrault masalı 1697 yılında kaleme aldığından bu yana
bize hep aynı şekilde anlatıldı. Oysa Malefiz bu kez hikayeyi bize hep kötü
olarak aktarılanların gözünden anlatıyor ve izleyicinin bakış açısını başarılı
bir şekilde değiştirmeyi başarıyor.
Kuzuların
Sessizliği /Hannibal – Hannibal Lecter (1991-2001)
Bildiğiniz üzere Hannibal
Lecter sinemanın en iğrenç canavarlarından biridir. O, şiddet kullanmaktan
çekinmeyen, manipülatif bir psikopattır. Ama yine de onu seviyoruz. Çünkü
Lecter bizi bir yandan korkuturken bir yandan da büyüleyen bir figür. Her
şeyden önce çok zeki. İyi şaraptan anlar, müzik aleti çalabilir, birkaç dil
konuşur, Michelin yıldızı sahibi bir aşçı gibi öldürdüğü insanları pişirebilir.
Doğal olarak bu kadar elit zevklere sahip olan bir insan olarak da kaba saba
insanları öldürmeyi tercih ediyor. Bu
noktada da izleyici çok rahatsız olmuyor doğrusu. 2001 tarihli Hannibal
filminde Ray Liotta’nın beynini yerken açıkçası ben pek rahatsız olmamıştım.
Eşkıya
– Berfo (1996)
Bu tamamen benim
kişisel fikrim. Şimdiye kadar bu iğrenç karakteri benim dışımda sevenine
rastlamadım. Filmi bilirsiniz. Vizyona girdiğinde Türk Sineması için bir dönüm
noktası olmuştu. Bilindik hikayeyi tekrar paylaşmadan neden Berfo’yu sevdiğimi
anlatayım. Berfo, Eşkıya’nın çok iyi bir dostu. Ama onu ihbar eder ve sevdiği
kadın Keje’yle evlenir. Eşkıya hapisten çıkar ve Berfo’dan intikam almak için
İstanbul’a gelir. Neden kendisine ihanet ettiğini sorar. Berfo ise yaptığı her şeyi Keje’ye aşık olduğu için
yaptığını söyler. Aşkı için en yakın arkadaşını jandarmaya ihbar ettiğini,
altınlarını çaldığını, o altınlarla Keje’yi ailesinden aldığını itiraf eden
Berfo, “sen bunları yapabilir miydin? Ama
ben aşkım için yaptım. Şimdi söyle! Hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük, hangimiz
Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik?” der.
Yüzüklerin
Efendisi – Gollum (2001-2002-2003)
Güç yüzüğünü almak için
fırsat kollayan ve bunun için Sam ve Frodo’yu öldürmeyi bile deneyen sinsi bir yaratık
Gollum. Ama o garip bedeninin altında acayip, biraz kırgın ve ne yazık ki
sevimli küçük bir yaratık gizli. İzleyici, belki de Frodo’nun aracılığıyla, zaman
zaman Gollum’a sadece sarılmak ve her şeyin yoluna gireceğini söylemek istiyor.
Bu yazımda beyaz perdede
sevdiğimiz “kötü” karakterleri ve neden onlardan hoşlandığımızı anlatmaya çalıştım.
Elbette yukarıdaki liste oldukça genişletebilir. Eğer siz de şu filmde şöyle
bir lanet adam vardı ama kahramanı yensin diye içimden bildiğim bütün duaları
okudum dediğiniz bir karakter varsa yoruma bırakabilirsiniz.
Yaşasın Kötülük !
Reviewed by sineMakale
on
Temmuz 06, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: