Aydın Sever - 30 Mayıs 2017
1998 yapımı Peter Weir imzalı "The Truman Show"
son derece özgün senaryosu ile hiç unutulmayan filmlerden biridir.
Film özellikle kapitalizm ve tüketim toplumu karşıtı
duruşuyla dikkat çeker.
Bebekliğinden itibaren Truman'ın tüm hayatı bir stüdyo
tarafından TV aracılığıyla bütün dünyaya canlı olarak yayınlanmaktadır.
Dünyanın en popüler programı "The Truman Show" dur. Truman neredeyse
her gün aynı rutinlikte bir gün geçirmektedir. Evlidir. Birkaç arkadaşı vardır.
Fakat maalesef ki bunların hepsi stüdyonun paralı oyuncularıdır. Bu oyuncular
arada tabii ki Show'a sponsor olan firmaların reklamlarını da yaparlar.
Bütün dünya Truman ile uyuşmaktadır bir nevi. Herkes ona
üzülür aslında. Bir gün oradan kurtulup gerçek hayata kavuşmasını isterler.
Fakat bunun için kimse hiçbir şey yapmaz. İnsanlarda duyarsızlık tavan
yapmıştır. Öyle bir durum söz konusudur ki Truman'ı koruyan bir hukuk bile
yoktur ortada. Sanki bütün dünya insanlıktan çıkmış gibidir.
Bu ütopik durumda Truman gerçeği öğrendikten sonra belki de
bir insanın yaşayabileceği en büyük düş kırıklığını ve aldatılmışlığı
yaşayacaktır. Çünkü o ana kadar bir müdahale olmadan ya da izlenmeden kendine
ait küçücük bir "an" bile yaşayamamıştır. Film bu tüyler ürperten
dramla, merkezinde para olan hayatın insanları ne hale getirdiğini, kapitalizmin
insanı ne kadar değersizleştirdiğini, yaşadığımız toplumda da bu kadar olmasa
da benzeri durumlar yaşandığını ve düzenin bu şekilde devam ettiğini yüzümüze
tokat gibi çarpar.
Filmle son sahnesi tam anlamıyla bir klasiktir. Her şey, Truman'ın
birtakım tuhaflıkları fark edip küçüklükten bu yana korktuğu denize açılmayı
denemesi ve sanki bu esnada bir şeyler olacağını hissetmesiyle başlar. Yaşadığı
adadan, daha doğrusu stüdyodan uzaklaşmaması için Show’un senaristleri
tarafından Truman'ın bilincinde küçüklüğünden beri düzenli olarak deniz fobisi
geliştirilmiştir. Truman en sonunda adadan ayrılmayı kafasına koymuş ve denize
açılmıştır. Kafasında bin bir türlü cevaplanamayan soru vardır. Her türlü
badireyi atlatmış ve yolculuğunun nerede son bulacağını merak etmektedir.
Derken tekne stüdyonun inşa ettiği duvara çarpar. Truman şaşkınlık içindedir.
Teknenin ucuna doğru yürüyerek duvara sinirli bir şekilde vurmaya başlar. Bütün
şüpheleri doğru çıkmıştır. Çünkü deniz diye bildiği şey koskoca bir havuzdan
başka bir şey değildir. Kendini kullanılmış olduğundan dolayı çok kötü
hissetmektedir. Merdivenleri görür. Merdivenlerde tırmanır, sonunda bir kapı
vardır ve çıkış yazmaktadır. Kapıyı açar. Bu sırada yapımcı canlı olarak ona
bağlanır. Onu gitmemesi için ikna etmeye çalışır. Fakat Truman'ın söylediği son
sözler ise "Ve olur ya belki sizi
göremem. İyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler" dir. Sözlerin ardından
da bir tiyatro eserini sahnelemiş gibi selamını verir ve kapıdan çıkar. Sahne
Jim Carrey'nin olağanüstü yorumuyla sinema tarihinin en dramatik sahnelerinden
biri olarak yerini alır.
Peki Biz Hangi Show'un Parçasıyız?
Reviewed by sineMakale
on
Mayıs 30, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: