Aydın Sever – 30 Temmuz 2017
Danny Boyle’un yönettiği
2008 yapımı Slumdog Millionaire, yönetmenin daha önceki çalışmalarından
oldukça farklı bir film olarak hafızalarımıza kazındı. Konu olarak da görsellik
olarak da modern sinemanın iyi örneklerini veren ve Trainspotting gibi bir
kült filme hem de kariyerinin başlarında imza atan Danny Boyle, buram buram Oscar
kokan bu filmle değişik bir geri dönüşe şahit olmamızı sağladı.
Filmin konusu hepimizin de
bildiği gibi ülkemizde de aynı formatta yayınlanan “Kim Milyoner Olmak İster?”
yarışmasına dayanıyor. Jamal Malik, eğitim görmeyen ve kimi kimsesi olmayan bir
çocuktur. Jamal’in küçükken annesi öldürülmüştür. Hayatının bütün dönemlerinde
acı çekmiş ve sefalet içinde yaşamıştır. Tek isteği sevdiği kız Lakita ile
evlenmek olan bu genç, kendini bu yarışmada bulmuştur. Hayatının belli
dönemlerinde kaderin de cilvesiyle yarışmadaki soruların cevaplarını acı
tecrübelerle öğrenmek zorunda kalmış olan bu genç, daha filmin başında büyük
ödüle ulaşacak soruyu duymak üzeredir. Daha sonra flashbacklerle geçmiş zaman
ve şimdiki zaman arasında gidip gelerek Jamal Malik’in hüzünlü hikayesini adım
adım öğreniriz.
Filmi iki şekilde değerlendirmek gerekiyor. Öncelikle Danny Boyle’un bağımsız karakterinden çıkıp modern sinemayı da bir kenara bırakıp niçin bu filmi çektiği ve olması gerekenin bu mu olduğu, diğer yandan ise her şeyi bir kenara bırakır ve filmi kendi içinde değerlendirecek olursak filmin iyi bir film olduğu.
Danny Boyle, filmin
sonunu daha başından göstererek seyircinin "soruları nasıl bildi
acaba?" merakından faydalanıp bütün filmini bunun üzerine kuruyor. Bütün
soruların cevaplarında içimizi burkan birtakım şeylerin özenle yerleştirildiği
film, yer yer sanki sadece Oscar jürisi için çekilmiş izlenimi veriyor.
Yerleşik düzene karşı ve uyuşturucu temalı bir film olan Trainspotting ile adını
duyuran Danny Boyle tam zıt karakterli bir film ile izleyicilerin
karşısına çıkarak eski filmlerindeki yönetmenlik hünerlerinden bilinçli olarak
bir yoksunluk içerisinde olan bu filmle Hollywood düzenine uymuş gözüküyor.
Bunun dışında filmde en önemli
senaryo hatası ise yarışmanın tabiatına aykırı olan canlı yayın. Dünyanın her
yerinde banttan yayınlanan bu yarışma filmde canlı yayınlanıyor. Bu durum
hikayeye daha iyi hizmet etmesi için önemsenmemiş görünüyor. Fakat bu kadar acı
gerçeklerin olduğu bir filmde bu durumun önemsenmemesi ve gerçek dışı bir hava
katılması filmin eksik yönlerinden biri.
Her şeyi bir kenara bırakıp
filmin artılarına bakacak olursak, klasik sinema izleyicisinin oldukça
beğeneceği bu yapım içindeki etnik havasıyla da farklı hayatlara ve kültürlere
bakış açısı sunarak bir nevi klasik olan yapısını biraz renklendirmeye
çalışıyor. Slumdog Millionaire klasik senaryo kalıplarına uyan ve iyi bir
kurguya sahip. Bollywood havasının da filmde olması gerektiği kadar
bulunduğunu belirtmek lazım. Gerçekçi bir film ve insanın amacına ulaşması ne
kadar zor olsa da bundan vazgeçmezse ve peşinden koşarsa bu zorluğun üstesinden
gelebileceğini anlatıyor. Hayat tecrübesinin de insanlara çok şeyler
öğretebildiğinin altını çizen filmde yönetmenin özellikle oyunculardan aldığı
performanslar çok iyi. Oyuncu yönetimindeki ustalığını konuşturan yönetmen
küçük oyuncuların performansıyla istediği dramatik yapıyı filmde kolaylıkla
oluşturabilmiş. Film atmosfer olarak da çekildiği mekânlarla ve sahnelerle bir
bütünlük içinde uyum sağlayabiliyor.
Son Olarak Slumdog Millionaire 2009
senesinde en iyi film, en iyi yönetmen en iyi uyarlama senaryo, en iyi görüntü
yönetmeni, en iyi ses miksajı, en iyi kurgu, en iyi müzik ve en iyi orijinal
şarkı dallarında sekiz dalda Oscar kazandığını ekleyelim ve sizleri filmden
keyifli bir şarkıyla baş başa bırakalım…
Oscar Jürisi İçin Çekilen Bir Film: Slumdog Millionaire
Reviewed by sineMakale
on
Temmuz 30, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: