Semih Kuru – 1 Temmuz 2017
Bugünkü yazım biraz film, biraz internet özgürlüğü ve biraz da mahremiyet üzerine olacak. İki film bağlamında internetin hükümetler
tarafından nasıl denetlendiği / yönlendirildiği ve bunu ifşa etmeye çalışanların başına gelenleri
gerçek hikayeler üzerinden anlatmaya çalışacağım.
Anacağım iki filmden ilki “İnternetin
Dahi Çocuğu Aaron Swartz” ismini taşıyan bir belgesel. Belgesel Brian
Knappenberger tarafından yönetilmiş.
İkinci film ise gerçek bir yaşam
öyküsünden uyarlanan “Snowden”. Film, CIA ve NSA (Amerikan
Ulusal Güvenlik Ajansı) adına çalışan Edward Snowden isimli bir bilgisayar
uzmanının başlangıçta ülkesine hizmet etmek amacıyla başladığı görevinde
gördükleri ve yaşadıkları sonrasında bildiklerini kamuoyu ile paylaşması ve
hain ilan edilmesini konu alıyor. Filmi Oliver Stone yönetmiş.
Her iki filmi de uzun süredir
izlemek istiyordum ve bir akşam oturup ikisini de arka arkaya izledim. Olaylar
ve kişiler gerçek. Kurgu yok, yalan yok.
Şimdi bu iki film üzerinden internete
ve özgürlüklere klavyemin tıkırdadığı kadar değinmek istiyorum.
Bilgi Güçtür.
Fakat Her Zaman Olduğu Gibi Bu Gücü Kendine Saklamak İsteyenler Var
Yukarıya ara başlık olarak
aldığım söz “İnternetin Dahi Çocuğu Aaron Swartz” belgeselinde geçiyor. Aaron
yaşamı boyunca kamuya ait olan bilginin kamuya bedelsiz olarak verilmesi için
mücadele etmiş bir aktivist. Henüz çocuk denecek yaşlardayken kodlar ve
programlar yazmaya başlamış, aynı zamanda toplumsal duyarlılıkları da olan
biri. Zaman içerisinde bu hassasiyeti daha da artmış. Bir sosyal medya
platformu olan Reddit’in kurucularından, bizim gibi bloglar için belki de oldukça
önemli olan RSS ile kamu telif hakkı lisansı olarak da tanımlanabilecek Creative
Commons’u geliştiren ekiplerin içinde yer almış. Demand Progress adlı internet
özgürlüklerini savunan oluşumu kurmuş.
Swartz bu bilginin
özgürleştirilmesi amacını taşıyan eylemlerinden birinde, üniversitelerin
erişebildiği, bunun dışında herkesin ancak kredi kartıyla satın alabileceği
bilimsel makaleleri, MIT üniversitesinden indirmeye başlar. Amacının ne olduğu
tam olarak bilinmemekle birlikte hakkında 35 yıl hapis ve bir milyon dolar para
cezası istemiyle dava açılır. Bu süreçte dahi mücadelesini bırakmaz. Amerikan
Kongresi’ne gelen ve interneti büyük şirketlerin tekeline bırakacak olan SOPA
ve PIPA yasa tasarılarına karşı giriştiği mücadele kısa sürede kamuoyunda yankı
bulur ve Wikipedia, Reddit gibi internet siteleri yasa tasarılarını protesto etmek
için sayfalarını karartır. Yasayı desteklediğini açıklayan GoDaddy isimli dünyanın
en büyük alan adı sitesi gelen tepkiler üzerine bu kararından geri adım
attığını açıklamak zorunda kalır ve sonuçta yasa tasarıları gelen tepkiler
üzerine kongreden geçmez.
Swartz bir röportajında geçmişte
en fazla on TV kanalının yayın yaptığını oysa bugün internette isteyen herkesin
kendine ait bir kanalı olabileceğini söyler ve gücün Google gibi internetin
bekçileri diye adlandırdığı sitelerin tekeline geçtiğini ifade eder. Bu
sitelerin internet kullanıcılarını istedikleri yere yönlendirdiğini belirten
Swartz, artık herkesin konuşma ayrıcalığına sahip olduğunu söyleyerek “asıl
sorun kimin sesinin duyulduğudur” der.
Bu genç adam eğer yeteneklerini
endüstri içerisine girerek çok para kazanmak için kullansaydı muhtemelen yasalarla
hiçbir sorun yaşamayacaktı. Örneğin ölümünden sonra yıldızı çok parlatılan bir
isim olan Apple’ın CEO’su Steve Jobs ve ortağı Steve Wozniak işlerine Blue Box isimli
bir cihaz satarak başlamışlardı. Bu cihaz telefon şirketini dolandıran bir
cihazdı ve muhtemelen dolandırıcılık da ABD’de de bir suçtu. Ama bu ikili
yargılanmadı. Bir başka örnek ise Bill Gates. Gates işe Harvard'ın bilgisayarlarını
kullanarak başlamıştı ki bu da yasaktı. Oysa Aaron Swartz sadece dünyayı daha
iyi bir yer haline getirmek istemişti.
Ne yazık ki tüm bu mücadeleler ve
hakkında istenen ağır cezalar Swartz’ı bunalıma sürükledi ve 26 yaşında hayatına
son verdi.
Hayatınızın Her Günü Bir Veri Tabanında Duruyor
Bahsedeceğimiz ikinci filmin
kahramanı bu kadar kötü bir son yaşamasa da ülkesinde adil bir şekilde yargılanmayacağını
düşündüğü için, ki bunun için geçerli sebepleri var Aaron Swartz davası önünde,
yaşamını ülkesinden uzakta, Rusya’da sürdürmek zorunda bırakılmış.
Edward Snowden, ülkesini seven ve
ona hizmet etmek için önce orduya yazılan ancak sakatlandığı için ordudan
ayrılmak zorunda kalan ve CIA ve NSA’da çalışmaya başlayan bir bilgisayar
uzmanı. Filmde de izleyeceğiniz üzere Snowden, ülkelerin altyapılarına
gerektiğinde hayatı durduracak kötücül yazılımlar yerleştirmekten, neredeyse
tüm dünyayı bir şekilde dinlemeye / izlemeye varan kanunsuzluklar karşısında
sessiz kalamamış ve bildiklerini kamuoyu ile paylaşmış. Snowden’ın açıklamalarıyla,
NSA ve FBI’ın küresel çapta önde gelen internet şirketlerinin (Microsoft,
Google, Yahoo, Aol, Facebook, Apple, Youtube ve Skype) merkez sunucularını
izlediği, ses, görüntü, e-posta ve bağlantı günlükleri incelenen insanların
hareketlerinin analiz edildiği ortaya çıkmış.
Snowden yaptığı bir röportajda bu
durumu şöyle açıklıyor: “Hayatınızın her
günü bir veri tabanında duruyor, istenildiğinde incelenebilsin diye.”
Yazımı Swartz’ın sözleriyle
noktalamak istiyorum:
“(İnternete) iki farklı kutupta bakış açısı var. Biri, her şey süper; internet
bize özgürlük verdi ve muhteşem bir şey. Diğeri, her şey felaket durumda,
internet bizi gözetlemeleri ve baskı kurmaları için birçok aygıt sundu. Ve
ikisi de doğru. İnternet her ikisine de sebep oldu. Her ikisi de şaşırtıcı ve
hayret verici. Uzun vadede hangisinin kazanacağı bize kalmış. Biri diğerinden
daha doğru demek gereksiz; ikisi de doğru. Hangisine yoğunlaşıp faydalanacağımız
ise bize kalmış; çünkü her ikisi de hep etrafta kalacak.”
Özgür ve Güvenilir Bir İnternet İçin Mutlaka İzlemeniz Gereken İki Film
Reviewed by sineMakale
on
Temmuz 01, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: