Aydın Sever – 23 Temmuz
2017
Bugünkü yazımda benim için gerçekten özel olan bir filmden
bahsedeceğim. Amerikan bağımsız sinemasının önemli ismi Alexander Payne'in
yönettiği 2004 yapımı "Sideways".
Eğer izlemediyseniz Alexander Payne'nin şarap fonunda
hayata dair yüzünüzde güzel bir tebessüm bırakan bu sıcacık filmini mutlaka
izleyin derim. Kendinize ait bir şey mutlaka bulacaksınız çünkü.
Sımsıcak ve yıllandıkça daha da kıymeti anlaşılacak bir film
"Sideways". Şimdilik burnundan kıl aldırmayanların övdüğü
ama on sene sonra mutlaka başyapıt diye nitelendirecekleri bir film.
Filmin benzeri yok bir kere. En önemli olan da bu zaten.
Sideways hem bağımsız karakterli hem de özgün bir film.
Sinemanın bir türü olan "yol filmi" olarak çekilen
"Sideways" tam olarak bir yol filmi de değil. İçinde aşk, dostluk, ihanet,
hayal kırıklığı, acı, başarısızlık yani hayata dair aradığınız birçok kavram bu
filme çok yerinde ve çok güzel bir şekilde yedirilmiş.
Filmimizin fonunda şarap var ama bu sürekli olarak fonda
duruyor. Şaraptan ayrı düşünülemeyecek bir filmle karşı karşıyayız.
Konumuza gelince: Miles ve Jack birbirleriyle alakası
olmayan iki yakın arkadaştır. Jack bir hafta sonra evlenecektir. Arkadaşıyla
bir nevi bekarlığa veda gezisine çıkar. Miles da eski eşinden ayrılalı iki yıl
olmuştur. Halen depresif bir haldedir. O da bir değişiklik aramaktadır. Miles
bir şarap düşkünüdür. Amerika'nın California eyaletine doğru hem o bölgedeki
şarapları tatmak hem de birlikte iyi bir hafta geçirmek için yola çıkarlar. Bu
aynı zamanda iki arkadaşın içsel yolculuğudur. Miles ortaokul öğretmeni bir
yazar, Jack ise o kadar da iddialı olmayan bir aktördür. Bu yolculuklarında
ikisinin de hayatına insanlar dahil olur. Miles'ın hayatına Maya, Jack'in
hayatına ise Stephanie girer.
Miles karakteri "loser" bir karakterdir. Karısı
onu terk ettiğinden beri mutsuz ve depresiftir. Yazdığı kitabı bitirmiş ama
halen yayınevinden olumlu bir haber alamamıştır. En büyük tutkusu ise şaraptır.
İyi bir şarap eksperi olan Miles, şarabı kokusundan dahi en ince ayrıntısına
kadar analiz edebilmektedir. Tam bir mutlu olmak istemeyen insan tipidir Miles.
Aklı hep eski karısındadır. Ciddi takıntılıdır. Hayatında pek bir değişiklik
yapmak istemez. Daha sonra eski karısını hamile olarak görür. İyice dibe vurur.
Bu yetmediği gibi yayınevini arar ve kitabıyla ilgili olumlu şeyler duymaz. Bu
daha da depresyona sokar Miles'ı. Oysa karşısına bu yolculuk esnasında
tanıştığı gerçekten onu anlayabilen aynı zamanda çok samimi ve alımlı bir kadın
olan Maya çıkmıştır. Bu Miles için büyük şanstır ama Miles bunu algılayana
kadar yine aynı sularda yüzmeye devam eder. Mutlu ya da tatmin olamamak onunla
özdeş kavramlardır fakat sonrasında tabii ki değişim başlayacaktır. Miles yeni
bir kadına ve aşka yelken açar. Miles rolünde Paul Giamatti muhteşem
bir oyunculuk dersi verir. Bakışları, mimikleri ile tam bir "loser"dır.
Bazı sahnelerde orada olmasını bırakın dünyada bile olmayışını
algılayabilirsiniz Giamatti'nin. Gerçekten depresyona girmiş gibidir oyuncu.
Giamatti'nin bu enfes oyunculuğu sayesinde bu filmle anlatılmak istenen insana
dair birçok duygu rahatlıkla izleyiciyle buluşur.
Zıt karakter Jack'i oynayan Thomas Haden Church da
müthiş bir oyunculuk sergiler. Pek fazla filmde göremediğimiz Virginia
Madsen'de Maya rolünde kendine has güzelliğiyle film için iyi bir seçim
olduğunu kanıtlar.
Film en iyi müzikal komedi dalında altın küreyi ve en iyi
uyarlama senaryo dalında Oscar’ı kucaklamıştır. Akademi tabii ki yine Poul
Giamatti'nin ve Thomas Haden Church'ün
oyunculuklarını görmezden gelmiştir.
Çok iyi replikler barındıran filmin en önemli sahnesi
Miles'ın Maya ile şarap içerken Maya'nın sorduğu "neden pinot
noir tercih ediyorsun?" sorusuna cevabıdır. Miles, pinot nun
cebernet gibi olmadığını ilgi ve özen gerektirdiğini, o yüzden dünyanın belli
yerlerinde ve büyük sabır isteyen yetiştiriciler tarafından
yetiştirilebildiğini, yetiştirenin onun içindeki potansiyeli çıkarmayı amaç
edinmesi gerektiğini ve bunun sonucunda da gezegenin en güzel tatlarından
birinin ortaya çıktığını söyler. Miles biraz kendisiyle özdeşleştirmiştir pinot
yu. O da Maya'ya “neden şarap?” diye sorar. Maya : "Çünkü şarap hayattır.
Canlıdır. Fermente olur. Değişir. Güzelleşir. Şişeden şişeye hayatını devam
ettirir" der ve Miles'ın elini tutar. Bahsetmek istediği her türlü
zorlukta bir şekilde ayakta durmaktır. İkisinin de ortak paydası şarap
ruhlarını da yakınlaştırmak için iyi bir araç olmuştur.
İşte filmin o sahnesi :
Yıllandıkça Güzelleşen Bir Film:Sideways
Reviewed by sineMakale
on
Temmuz 23, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: