Aydın Sever – 26 Ağustos 2017
Bugünkü yazımda benim en sevdiğim
filmler arasında yer alan defalarca izlediğim ve izlenmesi gerektiğini
düşündüğüm bir filmden bahsedeceğim sizlere. 2001 de Cannes da Altın Palmiye'ye
uzanan sinemanın en aykırı yönetmenlerinden David Lynch imzalı Mulholland
Drive / Mulholland Çıkmazı.
Öncelikle eşi benzeri olmayan bir
film Mulholland
Drive. Lynch'in bambaşka bakış
açısıyla yine alabildiğine kendine özgün sinema diliyle oluşturduğu bilinçaltı,
rüyasal imgeler, hırs, aşk ve ego üzerine kurulu bir film. Lynch sinemasına başlangıcınız
bu film olacaksa eğer biraz uğraş gerektirebilir. Ama sonunda öyle bir sanatsal
doyuma ulaşıyorsunuz ki gerçekten tahmin bile edemezsiniz.
Öncelikle biraz Lynch
sinemasından bahsedelim. Benim en sevdiğim ve her çektiği filmi mutlaka
izlemem gerektiğini düşündüğüm bir yönetmen Lynch. Onun filmlerinde hem sanata
doyacağımı hem de değişik bir filmle karşı karşıya olduğumu bilirim. Klip
yönetmenliğinden gelen ve görsel bir deha olan Lynch aynı zamanda da tam bir
entelektüeldir. Bu cesaret isteyen aykırı senaryoları taviz vermediği görsellik
anlayışı ile birleştirip ortaya çıkmak ve tüm dünyada beğenilmese bile saygı
duyulan birisi olmak kolay bir iş değil tahmin edersiniz.
Konumuza gelince bir kere muazzam
bir senaryoyla karşı karşıyayız. Çok özenli oluşturulmuş ve en ince
ayrıntılarına kadar dikkat edilmiş bir senaryo bu.
Film Angelo Badalamenti'nin
eşsiz tınıları ile başlar. Siyah saçlı ve iyi giyimli bir kadın iki mafya
görünümlü adam tarafından bir arabanın arkasında götürülmektedir. Araba durur.
Kadını ortadan kaldıracaklarını düşünürüz. Tam bu sırada karşıdan gelen gençlerin
arabası duran arabaya çarpar. Kadın bu kazadan sağ kurtulur ve şehre iner. Daha
sonra evlerinden uzunca bir süre ayrılacaklarını gözlemlediği yaşlı bir çiftin
evine onlar eşyalarını taşırken gizlice girer. Ertesi gün eve birisi gelir.
Evde yaşayanların yeğeni Betty’dir (Naomi Watts) bu. Taşradan Hollywood
seçmelerine katılmak için gelmiştir. Kadını teyzesinin arkadaşı zanneden Betty
daha sonra bu kadının teyzesinin evine sığındığını ve hafızasını kaybettiğini
anlar. Gizemli kadın ismini soran Betty’ye duş yaparken Gilda'nın resmini
gördüğünden Rita diye cevap verir. Bu arada Rita'nın (Laura Ellena Harring)
çantasından yüklü bir miktarda para ve bir mavi anahtar çıkar. Bu arada
hikayenin diğer anahtar ismi Adam da film yönetmenidir. Yapımcılar Adam'a son
filminde istedikleri kızı oynatmak için baskı yapar. Adam bu baskıya dirense de
sonradan kabul etmek zorunda kalır. Bu arada Betty seçmelerde başarılı olmuş.
Adam'la da sıcak bir göz teması yakalamıştır. Rita'nın aklına Diane Selwyn ismi
gelir. İkili bu ismin peşine düşerler. Rehberde arayıp adresini bulurlar fakat
gittikleri evde Diane Selwyn'in çürümüş cesediyle karşılaşırlar. Bundan sonra
kendisinin de öldürülebileceğini düşünen Rita saçlarını keserek sarı bir peruk
takmaya başlar. Bu süreçte iki kadın arasında aşk ilişkisi de başlamıştır. Bu
arada Adam (anlayamadığımız ama daha sonradan taşların yerine oturmasıyla
anlayacağımız) karısını sevgilisiyle yakalar. Üstelik bir de karısının birlikte
olduğu adamdan bir güzel dayak yer. Bir gece Rita uykusunda
"silencio" kelimesini söyleyerek sayıklamaya başlar. Betty onu
uyandırır. Aklına bir mekânın geldiğini söyler Rita. Geceleyin birlikte buraya
giderler. Gittikleri yerde sahnedeki kadın playback yapmaktadır. Bunu dinlerken
Betty çantasına bakar ve mavi bir küp bulur. Daha sonra eve giderler. Sahnede
Betty yoktur ve Rita çantasındaki mavi anahtarla bu kutuyu açar. İşte filmimiz
bundan sonra ikinci yarısına geçer. Betty diye bildiğimiz Diane Selwyn den
başkası değildir ve filmin başında Rita'nın iki adam tarafından götürüldüğü
gibi aynı şekilde bir yere götürülmektedir. Araba yine filmin başında olduğu
gibi durur ve Camilla onu partiye götürmek için arabadan alır. Camilla
Rita'dır. Film oyuncusudur ve Adam ile birliktedir. Camilla Diane'i partiye
getirir ve hem Adam'a yakınlık gösterirken hem de sarışın bir kadınla dudak
dudağa öpüşür. Diane'in bu durumdan aşırı rahatsız olması Camilla ile daha önce
sevgili olduklarını ve Adam için onu terk ettiğini anlamamız için yeterlidir.
Bu durum Diane için artık dayanılmaz bir durumdur. Camilla'yı öldürmesi için
bir kiralık katil tutar ve katilin işini bitirince masasına mavi bir anahtar
bırakmasını ister. Birgün evinde mavi anahtarı gören Diane artık çıldırmanın
eşiğindedir ve sonrasında kendini öldürür.
Film bir aşk hikâyesidir.
Hollywood'ta aradığını bulamayan üstelik sevgilisi tarafından da terk edilen
Diane'in hikayesi. Biri hayatta umduğunu bulamamış diğeri ise bütün
beklentilerini gerçekleştirmiş bu iki kadının yaşadıkları ilişkiden dolayı
oldukça incinen Diane filmin ilk yarısında bir rüyada umduğu hayatı yaşamıştır.
Gerçekte olan kişilerin rüyasında
farklı kişiler olarak görünmesinde bu insanların konumlarıyla Diane'in ne kadar
incindiği arasında bir paralellik vardır. Örneğin Camilla rüyasında
"Rita" olarak tamamen ona muhtaçtır. Zaten hafızasını kaybetmiştir.
Diane'in sevgisine karşılık da vermektedir. Gerçekte ise tam tersi bir durum
vardır. Camilla Diane'i terketmiştir ve Diane'in Camilla'ya muhtaçlığı söz
konusudur. Diğer taraftan Adam filminde oynamasını istediği kızı bile seçemeyen
bir yönetmendir. Üstelik karısı onu aldatmaktadır ve karısının birlikte olduğu
kişiden dayak bile yemiştir. Üstelik seçmelerde bir gün Diane' i kesmiştir.
Adam rüyada pek de başarılı olmayan özgüveni düşük, üstelik Betty i de beğenmiş
birisi olarak görünür. Fakat gerçekte Camilla'nın sevgilisi ve başarılı bir
yönetmendir. Bu arada Camilla'nın partide dudağından öptüğü kız rüyada
yapımcıların Adam'ın filminde oynatmak istediği kızın ta kendisidir. Bu da
Diane'in onu görmek istediği yani başarısız biri olarak görmek istediği
konumdur.
Gerçek hayattaki imgeler rüyada
aynen bir rüyadaymış gibi o kadar rastgele ama o kadar yerli yerindedir ki
senaryodaki bu özene hayran olmamak elde değildir.
Diane'in tutkusu filmin özüdür.
Sinema tarihinde eşi benzeri olmayan bir karakterdir Diane Selwyn. Naomi
Watts müthiş bir iş çıkarır ve bu filmle rüştünü ispat eder aynı
zamanda Lynch'in güvenini boşa çıkarmaz. Watts'ın performansında David
Lynch'in oyuncu yönetimindeki ustalığını göz ardı etmemek gerekir.
Mulholland Drive
"rüya" üzerine sinema tarihinin en iyi filmidir. Bir rüya hiçbir
filme bu kadar yön vermemiş ve dahil olmamıştır. Lynch senaryosunu rüya ile
gerçek arasındaki şaşırtıcı fark ile zenginleştirerek başkarakteri üzerinden
bir insanın bilinçaltında nelerin olabileceğinin altını çizmiştir.
Biraz çabayla inanılmaz bir doyum
alacağınız bir filmdir Mulholland Drive ve bu çabanızı
sonuna kadar hak eder. Sonraki yazımızda görüşmek üzere...
Lynch'ten Gerilimli Bir Aşk Hikayesi:Mulholland Drive
Reviewed by sineMakale
on
Ağustos 26, 2017
Rating:
bu lynch ile ilgili kararsızım. bütün filmlerini izliyorum. ama iyi yönetmen mi karar veremedim bir türlü. filmleri ilgimi çekiyor o başka. seviyorum da. ama iyi mi bilmiyorum. onda hoşuma gitmeyen bişi var sanki. hep bizi kandırıyomuş gibi hissediyom yani :)
YanıtlaSilProvakatif bir yönetmen.
Sil