Yazan: İlkcan Demir
Bu yazıyı yazdığımda Filistin’e yapılan zulmün, soykırımın boyutlarının henüz bu kadar artmadığı bir dönemdeydik. Ardından “terör” kelimesini apolitize ederek nasıl da devletler tarafından soykırımın propagandasının yapıldığını ve katliamcıların uluslararası mağduriyetlerini izledik. Aslında dünyanın ne kadar yozlaştığının birçok örneklerinden birisidir bu. Nazi Almanyası dönemine bakıp da “bütün dünya nasıl buna bu kadar sessiz kalmış” demekle bugünün sessizliklerini iyi analiz etmek lazım. Bir şey uluslararası kamuoyunda çok basitçe medya veya kültür eliyle propagandif bir hale gelebilir. Bu da soykırımın propagandasını yapmaya kadar varan bir tarihsel dinamik oluşturur. Yani aslında Naziler ölmedi sadece kılık değiştirdiler. Goebbels propaganda tekniklerinin hepsini bütün soykırımcılara, katillere bıraktı. Nazilerle birlikte faşizmin tek tipleşmediğini aslında kapitalizmle ortak biçimde sürekli kendini yenileyerek, kültürlere yayılarak ve medyadan dolayımla büyüyen ve örgütlenen bir şey olduğunun birçok örneğini gördük. Şimdi de Siyonizm kılığında karşımıza çıkan bu soykırım örneğine dair; aslında bu animasyon işgalcilerle değil savaş mağduru göçmen bireylerle empati kurabilmemize sağlayacak bir film. Çünkü savaşlar devam ettikçe mağduriyetler de devam edecektir. Azılı savaş politikaları (militarizm) devam ettikçe dünyada hiçbir ulus kalmayıncaya kadar sürecektir. Göçmen düşmanlığı bu yüzden yanlış bir şeydir çünkü hangimizin ne zaman bir savaş mağduru veya göçmen olacağı belli değildir.
Film, Anne Frank'in hikâyesinden yola çıkılarak dünyada her zaman belirli ve fazlalık toplumların azınlıklara yaptığı zulmü konu alıyor diyebiliriz aslında. Naziler, Yahudilere dışlayıcı politikalar uyguluyorlardı. Bu propagandif biçimde iktidar olduklarından sonra büyük bir soykırımın eşiğindeydi dünya. Ana karakterimiz Kitty, Anne Frank’in günlüğündeki hayali arkadaşı. Kitty günümüzde günlük sayesinde yeniden yaşam buluyor ve Anne Frank'ın ölümünden yıllar sonra Almanya'da Anne Frank gibi Yahudi aileler, çocuklar dışlanıp, öldürülürken, sığınma evlerinde yaşamak, saklanmak zorunda kalırken günümüzdeyse çoğunlukla siyahi, doğulu göçmenlerin aynı şartlar altında yaşadıklarını görüyoruz.
Anne Frank'ın dehşet verici ölümüyle birlikte bütün bir semtte her şey onun adına ödüllendirip isimlendirilirken günümüzde hâlâ ırkçılık, ayrımcılık, azınlığa uygulanan baskı, şiddet ve ötekileştirme politikası bütün devletler tarafından süregeliyor. Zamanlar geçti, Anne Frank öldü. Tiyatrolar, sinemalar, okullar, caddeler onun ismi ile anılıyor şimdi fakat hâlâ aynı zulüm başka mezhebe sahip, başka etnik kökene sahip, başka ırka mensup insanlara uygulanmaya devam ediliyor. Animasyonun başında Anne Frank'in ağzından şunu duyuyoruz;
"Dünyanın her yerinde insanlar kendilerini üstün hissetmek için bir azınlık grup bulur ve onları dışlarlar."
Animasyonun son bölümlerinde Anne Frank'ın hikâyesi Kitty’nin iz sürmesi sonucunda tamamlanıyor ve göçmenleri "geri göndermek" için gelen polislere karşılık hikâyenin başında tanıştığımız göçmen çocuklardan birinin babasının diktiği zepline sprey boyalarla "I am Here" yazılıyor. Ve Kitty bir konuşma yapıyor. Konuşmada kısacası Anne Frank bu günlüğü ona tapınasınız diye yazmadı diyor:
"Sayfalar kendi başlarına bir şey ifade etmiyorlar. Önemli olan, bu günlüğü okuyan milyonlarca çocuğa verdiği mesaj: Bir tek ruhu kurtarmak için elinden ne geliyorsa yap. Sadece bir tek. Bir çocuğun ruhu tüm bir hayata değer."
Toplumda azınlık tarafından dile getirilen, bilinen bu insanlar iktidarlar eliyle toplum için birer canavar dönüştürülseler, siyaset malzemesi haline getirilip ırkçılık şekline büründüğünde toplumlar tarafından dışlanır hale gelseler bile her zaman var olacaklardır. Savaşsız, barışçıl ve birlikte bir dünya için.
Hiç yorum yok: